Biz zaten kandırılmaya alıştık…

Sayısız örneğini biliyoruz..
Ama koskocaman sanayicilere ne demeli?
Neredeyse 15 günde bir düzenliyorlar, ‘fırsat günlerini’!
Son olarak İstanbul’da düzenlenecek ‘Japon Fırsat Günleri’ne takıldım…
Öyle anlatıyorlar ki, bu günlere katılanlar hemen japon girişimcileri ile karşılaşacaklar ve ürünlerini rahatça satacaklar…
Ama kazın ayağı öyle değil…
En basitinden anlatayım:
Ege Bölgesi Sanayi Odası, 2020 yılı üretimden satış performanslarına göre bölgemizdeki 100 büyük sanayi kuruluşunu belirledi.
Güzel bir çalışma…
Ama bir yıl önceki liste ile karşılaştırıldığında karşımıza bir ‘acı’ ya da ‘üzücü’ tablo çıkıyor.
Listedeki 100 firmadan 16’sının ‘Zarar’ ettikleri ortaya çıkıyor.
Yani liste değişmiş oldu…
Araştırılması gereken çok ama çok önemli bir tespit bu…
Bu ‘zarar’ sözcüğü o kadar basit değil..
Ya hammadde el yakıyor…
Ya aracılar daha fazla kazanıyor…
Ya ‘merdiven altı’ olarak adlandırdığımız ürünleri ya el altından ya da açıkça piyasaya süren bazı sahtekârlar bunların canını yakıyor,
Ya elemanları ikili oynuyor, yani görevlerini yapmıyor,
Ya yönetim kadroları gelişmeleri ve piyasayı iyi takip edemiyor…
Ya da oyunu kuralına göre oynamayıp, prensip olarak güvenden vazgeçmiyor ve tüketiciyi koruyorlar…
Bu yazdıklarımın hepsinin açıklaması var…
Ne demek istediğimi sanayiciler de bilir piyasadakiler de…
Bu 16 firmayı araştırmadım…
Adlarını bile sormadım..
Çünkü çok büyük haksızlıklara uğradıklarını ve bazı rakipleri tarafından piyasa hileleri ile zarara sokulduklarına inanıyorum…
Bir anda bir dev firma ya da kuruluş nasıl bir yıl içinde büyük zarara girebilir…
Bir zamanlar KİT dediğimiz firmalar gibi yönetim basiretsizliğine mi uğradılar?
Ya da birilerinin sözleri ile hareket mi ettiler?
Yani devlet kurumlarında olduğu gibi kadro fazlalığı mı var?
Olmaz, olamaz!
Bir örnek vereyim:
Bir zamanlar bırakın İzmir ve Ege’yi Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşlarından, holdinglerinin birinde şimdikilerin ‘danışman’ dedikleri gibi bir görev üstlenmiştim.
Holding içindeki birimlerin başlarındaki yöneticilere büyük patronun Yılbaşı Mesajı ile ilettik:
‘Sizden bu yıl içinde şu kadar lira kâr bekliyoruz!’ diye…
Özel bilgi ise şuydu:
‘Çalışanın sayısı hiç önemli değil… İsterseniz bir kişiyi isterseniz bin kişiyi çalıştırın.’
Asıl vurucu nokta ise şuydu:
‘Hedefe ulaşırken, bünyenizde bulunan, bırakın yakınlarımı kızım ve oğlum bile olsa işine anında son vereceksiniz…’
Yani katı kurallar vardır…
Bir örnek daha vereyim:
‘İzmir’in ablası’ rahmetli Işılay Saygını Devlet Bakanı iken Havaalanında resmi şoförü Orhan Bey’le karşıladık. Bizimle birlikte zamanın TARİŞ Genel Müdürü de vardı..
Makam otomobilinde bazı sorunlar konuşuldu, çözüm üretildi.
Bu arada Genel Müdür, Bakanın tavassutuyla işe alınan birinden söz etti ve ‘Efendim, çalışmıyor, sizin adınızı vererek amirlerine karşı geldiği gibi kötü örnek oluyor!’ dedi…
Ben ön koltuktan dayanamayarak geriye döndüm, Bakanın adına haddim olmayarak, ‘Derhal bugün işine son verin!’ dedim.
Bakan bana baktı…
Sonra TARİŞ Genel Müdürüne dönerek, sözlerimi tasdik etti…
O an aklıma İzmir’in duayen sanayicisinin ‘kızım ya da oğlum olsa bile!’ sözü aklıma gelmişti…
Şimdi bu zarar eden firmalar ne yapacak?
Söyleyeyim çalışanlardan tasarruf yapacak…
Yani birilerine mutlaka yazık olacak…