Ekonomist Sani Ak, dikkat çekici açıklamalar yaptı.

‘Döviz kurları yukarı doğru çıkıyor, enflasyonla başımız belada. Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa devletin borçlanma anapara miktarının üzerinde bir faiz yüküyle karşı karşıyayız.
Devletin ödeyeceği faiz şu anda borcun anaparasının önüne geçti’ değerlendirmesi yapan Sani Ak, Türkiye’nin fakirleştiren bir büyüme içinde olduğunu söyledi.
‘Fakirleştiren büyüme!’ Hint asıllı bir ekonomistin ortaya koyduğu kavram.
Rakamlara bakıyorsunuz büyüyorsunuz ama refah seviyesine bakıyorsunuz sefaletimiz artıyor.
Bu iktisatçıların yaptığı bir araştırmanın neticesidir.
1970'den başlayarak bir seriyi alıyorlar ve 2018 yılını da kapsayacak bir şekilde Türkiye ekonomisini bir analize tabi tutuyorlar.
Ulaştıkları sonuç şu;
Türkiye ekonomisi yüzde 2 büyümüşse işsizlik yüzde 3,5 artmış, Türkiye ekonomisi yüzde 5 büyümüşse işsizlik yüzde 7,5 artmış…
Ekonomist Sani Ak da, ‘Bu fakirleştiren büyüme kavramı Türkiye ekonomisine bire bir uyuyor’ iddiasında bulunuyor.

Duymuşsunuzdur!
Ama ben yine anımsatayım;
Devlet, ‘Faiz hadlerini aşağıya çekiyorum, ilk defa konut sahibi olacak olan herkes yüzde 0.99, 0.89 gibi indirimli oranlardan yararlanarak kira öder gibi kolayca konut sahibi olsun’ dedi.
1 milyon liralık konutun fiyatı, faizi ile birlikte 2 milyon lira, taksiti 10 bin liradan aşağı değil.
Hangimiz bu fiyatı ödeyerek o konuta sahip olabiliriz.
Asgari ücreti 10 bin lira olarak kabul etsek bile, paranın yarısını bu işler için tasarruf ettiğini düşünelim; vatandaşımızın 500 bin liralık bir konuta, 500 bin liralık bir arabaya sahip olabilmesi için 17 yıl gerekiyor…
Yine biliyoruz;
Borçlanarak üretim yaptığımız için, üretimimizin içindeki girdilerin yüzde 65'i, 75'i ithalat kaynaklı olduğu için, dış ticaretimiz sürekli açık verdiği için, bütçe sürekli açık veriyor.
Yani herkes borçlu…
Borçsuz bir insan, kurum ya da yetkili var mı?
Bu söylediğime büyük sanayiciler, müteahhitler, girişimciler, yani herkes dahil…
Zaten dikkat edin, şöyle geriye doğru bir göz atalım;
Büyük dev firmalar ‘Battık!’ diyor, konkordato ilan ediyor…
Bundan en büyük zarar gören kim?
Kobiler ya da küçük esnaf ve sanatkârlar…
Bunların halini yakın zamanda gördük…
Bazılarına devlet el koydu…
Her şey yolunda giderken, bir geçede nasıl batıyorlar?
İşçilerin, çalışanların hakları da ne oldu?
Bunlar çok yazıldı, çizildi…
Şimdi işin özetine ve zamanımıza gelelim ekonomistlerin söylediklerini anımsayalım…
Örneğin Ekonomist Sani Ak’ı dinleyelim:
‘… Son dönem uygulamalarından dolayı döviz ve altın cinsinden de borçlu olan bir ülke olduğunuz için yabancı paraya su gibi ekmek gibi muhtaç olan bir ekonomi durumuna geliyorsunuz.
Ama bir risk pirimi dediğimiz bir şey var!
Size borç verenler o risk primine bakıyor. Hukuk düzeni, ekonomi yatırım ortamı ne kadar güvenli diye baktıkları ve bu açıdan da kredi notunuz düşük olduğu için başkasına 5 ile verdiğini size 15 ile veriyor.’
Gübrenin, sulama imkânlarının, tohumun, tarımsal aletlerin fiyatlarında devasa artışlar var.
Buğdayda ton başına 2 bin 250 lira devletin destekleme fiyatı var. Çukurova’da kendi yerli buğday üretiminin başlayacağı Mayıs ayı başında iki tane ithalat ihalesi yaptı devlet.
Orada verdiği fiyat vatandaşına verdiği fiyatların 3-4 katı...
Belki şartlar bu mecburiyeti meydana getirdi.
Öyleyse ne yapmalıyız?
Bence mutlaka ve mutlaka çiftçinin ihtiyacı olan gübresinden enerjisine kadar her giderini karşılamalıyız…
En iyisi yarı fiyat uygulamalıyız ki, üretim eksilmesin…
Bu sistem yerine gelirse, göğsümüzü kabartarak ‘Tarımı destekliyoruz ya da Çiftçi dostuyuz’ diyebiliriz.