Vatandaşın sesine kulak veriyorum…

Paylaşıyorum!
Örneğin Nilgün Turan sinirlendiği komşusuna şöyle sesleniyor:
‘Sen her ne kadar bana ‘hain’ desen de, ben seni;  3 torba kömür, 2 paket makarnaya muhtaç eden sistemle savaşmaya devam edeceğim…’
Nilgün Turan Hanım;
Tüyü bitmemiş yetimin, fakir fukaranın hakkını dini kullanıp zevk ve sefa içinde yaşayıp haram yiyenlere de şöyle sesleniyor:
‘Cehennemde ateşiniz bol olsun!’
Salı günü, yani ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ ertesi Aydınlı Usta Gazeteci arkadaşım Atilla Dağıstanlı’yı ‘Manşet Aydın’daki yazısından dolayı kutladım.
Mücadele ve devrimci ruhunu bir saniye bile terk etmeyen, inandığı yoldan dönmediği için çoğu kez önü kesilen Atilla Dağıstanlı ‘Kovan – Çalışan Gazeteciler (!)’ başlıklı yazısının bir bölümünde şöyle diyor:
‘Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak, boğaz tokluğuna çalışmanın şükür namazı mıdır?
‘Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak, meslekleri uğruna mahpusa düşen, işsiz gazeteci olmamanın mutluluğunu yaşamanın ödülü müdür?
Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlamak, geleceğinin patronunun iki dudağı arasında değil de yasaların güvencesi altında olduğuna inanmanın güvencesi midir?
Farkında mısınız?
Bir yıl içinde kaç gazeteci günü var?
‘Hapis Yatan Gazeteciler Günü!’, ‘İşsiz Bırakılan Gazeteciler Günü!’ var mı?
Ve Atilla Dağıstanlı, ‘Hâlâ farkında değil misin?’ diyerek bazı gerçekleri akıcı bir üslupla anlatmış…
Nedense ‘gazeteciyim’ diyenler de, bazı ‘okur – yazar- çizer’ durumu da, okumaz olan toplumlarda olduğu gibi hiçbir şeyin farkında değiler…
Ben bu arada bir öneride bulanayım:
Güvendiğiniz, inandığınız bir emekli ile oturun, dertleşin…
Bakın ‘Neler gördüm, neler yaşadım!’ diyerek yaşantısından örnekler verirken ya renkten renge gireceksiniz, ya da ‘Olur mu böyle şey?’ diyerek bildiğinizi yapacaksınız…
‘Görmek’ ile ‘bakmak’ sözcüklerinin manasını öğreneceksiniz…
Hissetmeden, duygulanmadan hiçbir şeyin farkına varamazsınız…
Bunu unutmayalım!
Bir de yol gösteren karga olursa, burnumuzun boktan kurtulamayacağımızı da atalarımız söylemişler…
Bunu da bir köşeye yazın, unutmayın…
İzmir’de ‘Taksiciler Odası’ Başkanlığını yine eski başkan kazanmış…
Hayırlı olsun…
Ama İzmir İstanbul gibi olmasın…
Yaz aylarını Urla’da geçiren ve çay molası bile vermeden Urla- İstanbul- Urla yapan ünlü yazar Ayşe Kulin’in son eserinden aldığım şu sözleri kulağına küpe yapmasını öneriyorum.
‘Ben ilk köşe başını tuttum!
Engin Meydana (Taksim) kadar yürüyüp bir başka köşeyi tuttu.
Bir elimizde taşıdığımız paketler, diğer kolumuz havada, ufukta görünen bir taksinin önüne doğru koşuyoruz;
‘Taksi, taksiii, taksiii!’
Ama o taksiler, boş da olsa durmuyor!
Ve bu arada yağmur da iyice şiddetlendiği için sırılsıklamız!’
80 yaşındaki Ayşe Kulin, o anı, en kötü akşam sanmış ama taksilerle ilgili o ana rahmet okutacak daha çok kötü anısı olmuş, taksilerle ilgili…
‘İyi ki metro var!’ diyor…
Ama her zaman, her kıyafetle ya da başka nedenlerle ‘metroya’ binilmiyor ki!
Belirttiğim gibi umarım ve beklerim, İzmir’deki taksiciler İstanbul’dakilere benzemezler, bazı yöneticiler gibi ‘Ah İstanbul!’ deyip hizmetlerini aksatmazlar..