Sevgili okuyucularım, bugün dünyanın en önemli konusu haline gelen Korona virüs salgını ile ilgili yazmaya devam edeceğim. Şu ana kadar tüm dünyada testlerle kanıtlanmış yaklaşık 390 bin civarı hasta ve 17.000 ölüm var. Aslında hasta sayısı,  Çin deneyimine göre test yapılanların 7-8 katı. İnsanların bir kısmı hastalık akciğerlere inmeden grip gibi geçiriyor. Kötü tarafı hastalık belirtileri ortaya çıkmadan bu insanlar en az 2-3 kişiye hastalığı bulaştırıyor. Güney Kore’de 31. Hasta olarak tanımlanan tek kişinin bu hastalığı yüzlerce kişiye bulaştırdığı ispatlandı. Yapılan çalışmalar bu virüsün havada 8 saat kadar yaşadığı, değişik yüzeylere 48 saate kadar canlı kalabildiği, bu yüzeylere dokunan kişinin elini yüzüne, gözüne, ağzına dokunması ile hastalığın bulaştığı artık biliniyor. Dün sosyal medyadan bir öneri geldi, sağ elini kullananlar, kapı açmak, asansör düğmesine basmak vs. işlemleri sol eli ile yaparsa risk azaltılabilir, genellikle yüzümüze sağ elimizi götürüyoruz diyordu. Ne kadar doğru bilemeyeceğim. En doğrusu elimizi dışarıda bir şeylere dokununca sabunlu suyla iyi yıkamak.

3-4 ay içinde Çin bu sorunu çözdü, artık orada yeni hasta görülmüyor, bu hastalığa bağlı ölümler durdu. Ancak sorun Avrupa, Amerika ve Ortadoğu’da hızla yayılmaya ve günlük yüzlerce insanın hayatını sonlandırmaya devam ediyor. Ölenler sadece yaşlılar söylemi de çöktü, artık genç yaşlarda da ölen sayısı hızla artmaya devam ediyor. Bu sorunu ciddiye almayan İtalya ve İran’da doktorlar dahil kitlesel ölümler devam ediyor,  çünkü sağlık sistemleri de çöktü. Bence ciddi tedbirler almakta geciktiler. Önceleri sürü bağışıklığından yana tavır alan İngiltere artan ölümler nedeniyle dün sokağa çıkma yasağı ilan etti. ABD’de birçok eyalette sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Tıpkı parkları dolduran, sosyal mesafeyi hiçe sayan İngilizler gibi, bizde de maalesef insanlarımız olayın ciddiyetinin farkında değil. Hükümetin “Evde kal” önerilerini hiçe sayan çok sayıda vatandaşımız var. 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı doğru bir karar ama çeşitli nedenlerle yasağa uymayan da çok. Sokağa çıkmama ve mesafeyi korumanın amacı, hastalığın yayılma hızını yavaşlatmak, zamana yaymak ve böylece sağlık sisteminin kapasitesinin üstünde hasta yığılımı ile, İtalya ve İran gibi sistemin çökmesine sebep olmadan kontrol atında tutabilmek. Böylece toplumun yavaşça bağışıklık kazanması ile yayılma ve ölüm oranlarını en aşağıda tutabilmek mümkün. Güney Kore bunu başardı.

Burada hükümetimize önemli görevler düşüyor. Daha şeffaf davranması gerekir. Hangi şehirde ne kadar hasta olduğunu, yurt dışı sitelerden öğrenmeyelim, hükümet yetkilileri açıklarsa o şehirdeki insanlarımızın daha dikkatli davranmalarını sağlarız. Hasta sayılarını ve ölüm oranlarını daha şeffaf bildirseler halkımız olayın ciddiyetini daha çok fark edecek. İzmir’de kulaktan yayılan haberler resmi makamların açıkladığından daha vahim durumları anlatıyor. Sağlık çalışanlarında da hastalık artıyor. Onlar çalışamazsa, hepimiz daha kötü olacağız. Yeterli koruyucu ekipmanları olmadığı söylentileri var. Birçok STK bu malzemeleri sağlamak için çaba içinde. Milletçe karşılaştığımız bu ciddi durumda hepimizin taşın altına elini uzatması da şart.

Çin deneyimine göre bu salgın 3-4 ay devam edecek. Bizdeki hasta sayısı ve ölümlerdeki artış logaritmik mi, eksponansiyel mi, sigmoid mi olacak onu önümüzdeki 10-15 gün içinde belli olacak. Bu hastalık 3-4 ay sürecekse insanların nasıl geçineceklerini düşünmek hükümetlerin işi. Birçok ülke bu konuda vatandaşlarını rahatlatacak önlemler aldı. Bizim de ekonomik pansuman tedbirlerine değil, vatandaşlara yönelik ciddi önlemlere ihtiyacımız var. Aksi takdirde insanlar virüsten değil ama açlıktan çıldırırsa duvarı yıkılmış baraj gibi her şey yerle yeksan olur. Bu küresel salgından sonra dünyada hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, yaşayıp göreceğiz…