Bir şeyler geçti aklımdan da unutmayayım diye başlığı yazdım, yazmasına da… Şimdi fark ettim de bu başlıkla yazmaya kalksam, bir kitap yazdırır bana.

“Göç” çeşitli boyutlarda açılımları ile Türkiye’de hayatımızda çok önemli bir konu… Düzenli göç, düzensiz göç, beyin göçü. Son terim aynı zamanda yüksek nitelikli göç veya akıl göçü olarak da anılıyor. Normalde beyin göçü küreselleşme ve bilgi ekonomisinin yükselmesi ile daha önemli bir konu haline gelmiştir. 

***
Beyin göçü teriminin açılımı genellikle nitelikli ve yetenekli bireylerin kendi ülkelerinden başka ülkelere gitmeleri ve orada çalışmaları anlamındadır. Bu genellikle daha iyi kariyer fırsatları, daha yüksek maaşlar veya daha iyi yaşam kalitesi gibi faktörlerle ilgilidir. Göçün birçok farklı nedeni olabilir. İnsanlar genellikle ekonomik, politik, sosyal ve çevresel faktörlerden etkilenerek göç edebilirler. Politik istikrarsızlık, savaş, çatışma veya baskı altında yaşama gibi faktörler ise siyasi göçü tetikleyebilir. Her göç durumu kendi dinamiklerine sahiptir. Maalesef ülkemizde niteliksiz göç alırken, nitelikli göç veriyor. 

***
Gelelim bugün ülkemizde yaşadığımız beyin göçüne. 7’den 70’e herkes bu göçün nedenlerini biliyor yaşıyor. Dünden bugüne de olmadığını biliyor hem de uzun zamandır. Herkesin her şekilde bundan zarar görüyor, kaybediyor özellikle tartışmasız, en hayati yaşamsal tıp alanında, Doktorlara “giderlerse gitsinler” dendi, sadece Almanya’ya son yıllarda 10 bin doktorumuz gitti. Onlar giderken Afganlar, Pakistanlılar, Suriyeliler ülkemize geldi… Tehlikeli boyutta ve ülkemizin demografik yapısını değiştirebilecek sayıda. Bunca yıldır bu göçleri sadece seyrediyoruz, konuşuyoruz ancak tüm olumsuz gelişmeleri durduracak düzeltecek mercilerden, sorunlara dair tık yok, çözüm çabası hiç yok. Göç’en Türkiye’de göçler sadece seyrediliyor, samimiyetsizce, göç’ük altında kalarak…