Bir zamanlar birlikte çalıştığımız Aydınlı Gazeteci Ercan Dolapçı anımsattı:

‘Yarın (10 Ekim) Attila İlhan’ın ölüm yıldönümü, gazeteciliğinin ilk yıllarında onunla birlikte çalışmıştınız, mümkünse onu biraz anlatır mısın?’
Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’dan sonra, ‘Kaptan’ yani yönetici olarak Şair- Yazar – Gazeteci olarak Attila İlhan’ı tanıdığımı söyledim.
Ercan Dolapçı Aydınlık Gazetesi’nde ‘Attila İlhan’la ilgili sayfa hazırladıklarını, notlarımı burada kullanacaklarını da anlatmıştı…
Ben de özetle şunları anlattım:
‘Genel Yayın Müdürü Attila İlhan’ın en fazla değer verdiği konulardan biri de, sıfat ve isimlerin kesinlikle doğru yazılmasıydı.
Birçok kişi adını ‘Atilla!’ olarak yazdığı için sinirlenirdi…
1960 ve 1970’li yıllarda Karşıyaka vapurunun yolcuları birbirini tanır, selamlaşır ve herkes numaralı gibi aynı koltuğa otururdu…
Pasaport iskelesinde yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykelinin bulunduğu yerde iner, Konak’a kadar yürür, Saat Kulesi ile Hükümet Konağına yaklaşık 100- 150 metre uzaklıkta Adnan Düvenci ile Adnan Menderes’in kurduğu ‘Demokrat İzmir’ gazetesinin üç katlı binasına gelirdi.
Sanıyorum o devirde, belki de Türkiye’de, zemin katı makine baskı dairesi, ikinci katı teknik servis, klişehane, mürettiphane ve linotiplerin olduğu, üçüncü kat ise yazı işleri ve diğer bölümlerin bulunduğu bir bina yoktu.
Günde sadece bir bardak çay içerdi…
Misafirlerinin çoğu da ya edebiyatçı ya da edebiyata meraklı insanlardan oluşurdu.
Birinci sayfadan yayınlanan baş makaleyi yazmasına rağmen, siyasilerle pek ilgilenmez, genelde bu işi haber merkezine bırakırdı.
Öğle saatlerinde bazen Kemeraltı’na gider, Şan Pasajı’nda ‘Aydın Kitabevine’ uğrar, şiir kitabı ile diğer yayınları takip ederdi.
Fransa’da ‘En iyi Fransızca bilen yabancı’ unvanı olduğu için Fransızca yayınları takip ederdi.
Aynen Aydın Bilgin gibi hiç kimse ile laubali olmaz, hediyeleri kabul etmez, yemek davetlerine gitmezdi.
Hatta ilk şiir kitabının arka kapakta yayınlanan siyah- beyaz fotoğrafını da bana çektirmişti, o kadar ustalar varken…
Baskıda ismim konmamış…
Belki de bizim tabirimizle ‘düşmüş.’
İnanın en azından 10 kez özür diledi…
Tanıklarımdan ikisi de yine spor servisinde birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan Bornovalı Hüseyin Yangır ile Okan Yüksel idi…
Hiç unutamadığım gecelerden biri de insanoğlunun aya ilk aya basış gecesi idi…
16 Temmuz 1969’da Apollo 11 Ay görevi kapsamında Neil Armstrong, Buzz Aldrin ve Michael Collins, Kennedy Uzay Üssü’ndeki 39A Fırlatma Kompleksi’nden Ay’a doğru gitmek için uzaya gönderildiler.
3 bölmeli 110 metrelik uzay aracı Apollo 11, böylece ilk insanlı Ay görevini gerçekleştirmek üzere yola çıktı.
Ve Amerika bunu reklam için çok iyi kullandı.
Aya ayak basma naklen verilecekti…
Akşam saatlerinde herkes gidince, Attila İlhan beni, sayfa sekreteri Erdoğan Özer’i de yanına alarak yaşamında ender olaylardan birini yaşattı,
Kemeraltı’nda ünlü Şükran Lokantası’na götürüp yemek ısmarladı,
Sonra Demokrat İzmir’e dönüp, teleksin başına geçtik…
Gece yarısına doğru, teleksten dakikada bir cümle geçiyordu,
‘Flaş… Flaş… Flaş..
Apollo’nun kapısı açıldı!’ gibi…
Şunu söyleyebilirim:
O zamanlar herkes ‘Amerikancı’ iken Attila İlhan ağabeyimiz, büyüğümüz kesinlikle değildi…
1960 ihtilaline de, 1970 12 Mart’taki ikinci darbe girişimine de birçok kişi ‘alkış’ tutarken, belki de Türkiye’de ilk kez ‘Hayır’ diyen ve bununla ilgili ilk yazıyı, her şeye rağmen yazan ve konuşan ilk ve tek yazar Attila İlhan olmuştur.
Emperyalist güçlerin gittikleri ülkelerde üç şeyi değiştirdiklerine hep dikkat çekerdi.
Birincisi dili, ikincisi dini, üçüncüsü benliğini…
Bence Attila İlhan Türkiye’nin en önemli şair ve yazarlarından biri değil aynı zamanda en iyi düşünürlerden biri idi…
Saygı ve rahmetle anıyorum…