İçimde uhde oldu!

‘Ben bu üzücü ve acı haberi neden zamanında duymadım?’ diye.
Belki ilk değil, son da değil.
Tuzu kuru olanlar, bir şekilde bir yerlerden nemalananların nedense ne duyuyorlar, ne de kulak kabartıyorlar.
Bir de ‘işler yolunda!’ diye utanmadan, sıkılmadan açıklama yapıyorlar.
Bunlar da bir kısım medyada yer alıyor…
Hakan Bilginer olayı şöyle anlatmıştı…
Fotoğrafı da ekinde vermişti…
Hayır hasenat meselesini biliyorsunuz…
Devleti kazıklayanlar hep bize böyle tanıtılıyor:
‘Çok hayırsever kişi!’
Nasıl zenginin malı züğürdün çenesini yoruyorsa, halkımız da bunlara ‘Allah razı olsun!’ diyerek dualarını eksik etmiyor…
İşte hayatın gerçeği!
83 yaşında…


İşte bu nine, önceki gün yorgun kalbi bedenini taşıyamayınca hayata veda etti...
Nerde öldü biliyor musun?
Pazar yeri girişindeki bir köşede...
Bir umutla gelmişti oraya...
Yaptığı üç beş kalıp zeytinyağı sabunu...
İki litre zeytinyağını satmak için gelmişti...
Ama satamadı...
Öldü!...
Senin yüzünden öldü...
Benim yüzümden öldü…
Bizim yüzümüzden öldü...
Bu yaştaki insanlar evine ekmek götürecek diye hâlâ çalıştırılıyorsa, biz niye vergi veriyoruz. Toplanan o kadar vergi nereye gidiyor?
Tam da bir kenara çekilip son günlerini sıcak evinin içinde, torunlarıyla birlikte geçireceği zamanda öldü…
Işıklarda uyusun güzel insan…’
Aklıma geldikçe neredeyse saçımı başımı yolacağım…
Ne diyeceğimi ne yazacağımı, nasıl yorum yapacağımı bilemiyorum…
Aklıma, Yunus Emre’nin ‘Şöyle Garip Bencileyen’ eseri geldi…
Oradan bir dörtlüğü paylaşmak istiyorum:
‘Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin…’