Değerli okuyucularım, arkadaşım Deniz Erdoğan’ın sayfasında paylaştığı Sn. Osman Aydoğan’ın makalesini kısaltarak ben de sizlerle paylaşmak istedim:

28 Ocak 2020 günü akşam saat 20.30 civarında haber ajansları bir haberle çalkalandı: ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, düzenledikleri ortak basın toplantısında '’Yüzyılın Anlaşması'’ adlı tek taraflı planı açıkladılar. Bu açıklamada Trump, "Kudüs bölünmeden İsrail’in başkenti olacak" dedi. Bu açıklamada iki yanlış vardır. Birincisi: Bu bir ‘’anlaşma’’ değil, ‘’tek taraflı bir irade beyanı’’dır. İkincisi: Bu sözde anlaşma Trump’ın açıkladığı gibi ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ değil, ‘’Üç Bin Yılın Anlaşması’’dır.

***
Nasıl mı ‘’Üç Bin Yılın Anlaşması’’dır? Üç bin yıl geriye gidelim o zaman…
Bâbil hükümdarı Buhtunnasır (Nebukadnezar - Nabucco) karısının hatırına Bâbil'in asma bahçelerini inşa ettirmesinin yanı sıra özellikle tapınaklar, yollar, sulama kanalları yaptırmıştır. Rivayete göre Buhtunnasır, bir rüya görür ve kâhinlerini çağırıp rüyasını tabir ettirmek ister ancak rüyasını hatırlamamaktadır. Kâhinler hem Buhtunnasır’ın ne rüya gördüğünü bilecekler hem de bu rüyayı tabir edeceklerdir. Kâhinler bunu yapamazlarsa öleceklerdir. Semâvî dinlerin tümünde peygamber olarak kabul gören, İsrâiloğulları'na gönderilen peygamberlerden olan Hz. Danyâl (Batı kaynaklarda adı "Daniel" olarak geçer, mezarı Kerkük'te Cami avlusundadır), bu imkânsız görünen işi yapar ve kâhinleri kurtarır.

Hz. Danyâl, Buhtunnasır’a der ki; ‘’Yerde ve gökte olan her şeyi bilen bir Allah var. O bana rüyanızı söyledi.’’ Buhtunnasır rüyasında beş katlı bir heykel görmüştür. Sonra heykel yuvarlanarak yıkılmış ve parçalanmıştır. Hz. Danyâl bu rüyayı şöyle yorumlar: ‘’Bütün bölgeyi (Orta Doğu) egemenliğiniz altına alacak ve tek bir devlet oluşturacaksınız. Ancak sizden sonra gelenler bu ülkeyi bir daha bir arada tutamayacaklar ve ülkeniz parçalanacak ve halkınız ıstırap çekecek, kan ve gözyaşı dökecek, sürekli birbiriyle savaşacak ancak ülken bir daha asla bir araya gelemeyecek ve senin ve halkının Tanrı'lık (büyüklük) iddiasındaki liderlerinin akıbeti de hiç de iyi bir sonla bitmeyecek.’’

***
Neyse… Gelelim Buhtunnasır’ın akıbetine: Bir rivayete göre Tanrı'lık iddiasındaki Buhtunnasır’ın burnuna bir sinek kaçar ve beynine kadar ilerler ve sinek orada dönmeye başlar. O andan itibaren Buhtunnasır’da müthiş bir baş ağrısı başlar. Buhtunnasır baş ağrısına çare olarak başını tokmaklattırmakta bulur. Her tokmakta sinek hareketini keser, böylece baş ağrısı durur. Buhtunnasır başına tokmağın her inişinde daha hızlı vurun diye talimat verir. Böylece Tanrı’lık (büyüklük) iddiasındaki Buhtunnasır başına inen tokmaklarla çırpına çırpına can verir. Buhtunnasır’ın rüyasını Hz. Danyâl Peygamberin tabirinde olduğu gibi; işte o günden bugüne Orta Doğu'nun halkı bir daha  bir araya gelemezler… İşte o günden bu güne Orta Doğu'nun halkı etnik, dini, mezhebi, siyasi, demokratik, sosyolojik ve kültürel yapısı ile birbiriyle kavga ederler. Orta Doğu'nun halkı hâlen de birbirlerinin kuyusunu kazmakla ve birbirlerinin boğazını kesmekle meşguldürler.   
İşte o günden bugüne Orta Doğu'nun Tanrı'lık iddiasındaki liderlerinin akıbeti de Buhtunnasır'ın akıbetinden öteye geçemez… Günümüzde bile Saddam’ın, Kaddafi’nin, Nasır’ın, Mübarek’in akıbetleri Buhtunnasır’dan farklı olmaz…  

***

Einstein; ‘'Toplumlar, hiç ölmeyen ancak sürekli öğrenen tek bir insan gibidir'’ derdi…
Hani; hayat ileriye doğru yaşanılır, ancak geriye doğru anlaşılırmış ya. Sanki günümüzdeki bizleri anlatırcasına Goethe de; ‘’Üç bin yıllık geçmişini anımsamayan, sorgulamayan toplumlar günübirlik yaşarlar’’ der. Görüldüğü gibi kimse üç bin yıl öncesini unutmuyor ama vazgeçtim üç bin yılı, üç yüz yılı, son yüzyılı, son yılı, biz dünü unuttuk dünü… Binlerce değil, yüzlerce değil, hatta onlarca bile değil, hatta uzak da değil şöyle kısa bir geçmişe gidelim... Düne gidelim düne!
Tarihi kararlar öyle durduk yerde alınmaz. Hesaplanır, kitaplanır, ortamı hazırlanır, karara menfi edecek hususlar ortadan kaldırılır ve zamanı gelince de alınır... Bu kararlar bazen onlarca, bazen de yüzlerce, bazen de anlattığım gibi binlerce yıl sürebilir…
İsrail’in ve ABD’nin bu cüreti nereden geliyor? Daha dün, evet dün İsrail’in baş düşmanı ve Filistin’in en büyük destekçisi Saddam’lı Irak idi… Hatırlarsınız değil mi Körfez Savaşında Saddam Hüseyin’in İsral’e Scud füzeleri gönderdiğini… ABD Saddam’ı ve Irak’ı yok ederken yani ABD İsrail’in baş düşmanını ve dünyadaki Filistin’in en büyük destekçisini ortadan kaldırırken ABD’ye en büyük desteği Türkiye’den Suudilere Müslüman devletler sağlıyordu...
Daha dün, evet dün İsrail’in ikinci baş düşmanı ve Filistin davasının ikinci en yılmaz savunucusu Kaddafi’li Libya idi… ABD tarafından Kaddafi’li Libya yani İsrail’in ikinci baş düşmanı ve Filistin davasının ikinci en yılmaz savunucusu ortadan kaldırılırken ABD’ye yine en büyük desteği Türkiye’den Suudilere Müslüman devletler sağlıyordu…
Daha dün, evet dün İsrail’in yine en büyük üçüncü düşmanı Suriye idi. Suriye’ye karşı İsrail’in bile cesaret edemediği düşmanlığı yine Türkiye’den Suudilere Müslüman devletler yapıyordu…

***

Kısaca 21’inci yüzyıldaki İslam dünyasına yapılan ABD öncülüğündeki modern Haçlı seferlerine en büyük desteği yine Türkiye’den Suudilere Müslüman devletler sağlıyordu... (‘’Haçlı seferi’’ tabiri bana ait değil, bu tabiri bizzat Üçüncü Haçlı Seferi Kumandanı Richard the Lionheart, -pardon- Onuncu Haçlı Seferi Kumandanı George Bush söylemişti.)
Daha dün, evet dün ABD, tüm Ortadoğu’yu parçalayıp da sınırlarını değiştirirken, ABD tüm Ortadoğu’yu bir ateş topuna çevirirken ve İsrail’e bulunduğu bölgede dikensiz bir gül bahçesi sunulurken onun müttefiki ve eşbaşkanları Türkiye’den Suudilere Müslüman devletlerdi...

ABD biliyordu ki;

* ABD, Kudüs’ü, İsrail'in başkenti olarak ilan ederken (06 Aralık 2017),

* ABD, Büyükelçiliğini Kudüs'e taşırken (14 Mayıs 2018),

* ABD, İsrail’in 1967 yılında işgal, 1981 yılında ilhak ettiği Golan tepeleri üzerindeki egemenliğini tanırken (25 Mart 2019) ve

* ABD, 28 Ocak 2020 günü tek taraflı olarak açıkladığı '’Yüzyılın Anlaşması'’nda (ki anlattığım gibi bana göre ‘’Üç Bin Yılın Anlaşması’’) Kudüs’ü bölünmeden İsrail’in başkenti olarak ilan ederken aldıkları bu kararlara karşı duracak artık bölgede hiçbir güç kalmamıştır.  

ABD yine biliyor ki; bu kararlara karşı çıkan sesler ise etkisi, müeyyidesi olmayan sadece iç politikaya dönük, anlamsız kuru gürültüden ibarettir.

(Tamamını okumak isteyenler için: https://www.sehriyar.info/?pnum=688  “Buhtunnasırın rüyası... ” Osman Aydoğan