‘Herkes bir yaşam seçer ve seçtiği yaşamın bedelini öder’ derler.
Doğrudur bilerek isteyerek bazen istemeden seçimler yaparız ama nasıl olursa olsun her seçim sonucu bir yerlere varırız olumlu veya olumsuz.
Siyasi partilerimiz de öyle.
Öyle veya böyle seçtiğimiz veya seçtirildiğimiz kişilerce yönetiliriz, o kişilerin veya grubun bizi özlediğimiz yerlere getirmesini bekleriz.
Kendimiz için yaptığımız seçimlerde isabetli kararlar vermişsek bizce uygun olan o yolda devam için benzer seçimlerle yaşamımızı sürdürmeye çalışırız yoksa gerektiğinde yaşamımızı baştan sona değiştirecek kararlar alarak yeni ufuklara yol açmaya çalışırız.
Tıpkı başarısız bir evliliğe son vermek, yapamayacağımız ya da modası geçmiş bir meslek veya işin yerine yenisini koymak gibi. Yani yaşamın en zor seçimiyle karşı karşıyayızdır; Geçeceğimiz köprülerle, yakmak istediklerimizi ayırt edebilmenin zorluğu.
Bu kişisel değişimlerle beklediğimiz şeyler dışında da tepkiler olabilir ama aslolan istediğimizdir. Değişim gerçekleşmesi için elimizden gelen şey yapılır ama her değişim başarılı olmasa da en azından denenmiş olur yeni bir yol açılır.
Siyasi partilerimizde de değişim gerçekleştirmek zordur.
Ne hikmetse gelen bir türlü gitmek istemez.
Siyasi tarihimizde oturduğu koltuğu gönülden bir başkasına terk eden tek bir lider vardır. O da rahmetli Aydın Güven Gürkan’dır. Partisini kendinden daha ileriye taşıyacağına inandığı rahmetli Erdal İnönü’ye bırakmış, gerçekten parti çok daha iyi yerlere gelmiştir. ( Bu anlamda iki lideri rahmetle anıyorum)
Liderler kendi istemleriyle koltuğu terk etmedikleri gibi çevrelerinde oluşan bir grup da onun gitmemesi için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Bu grup için de liderin başarılı olup olmadığı, partiye bir değer katıp katmadığı hiç önemli değildir. Çünkü onlar bir şekilde nemalanmaktadırlar. Dolayısıyla lider ve yanındaki grupçuk koltuklarını terk etmemek için her şeyi yaparlar.
Onlar için varsa yoksa liderle birlikte yarattıkları dünyadır. Oysa o dünyanın dışında yaşamlarını etkiledikleri milyonlar vardır. Onlar bunu hiç umursamazlar. O milyonlarca insanın istemleri dillerde gezer ama gerçek anlamda bir mücadele asla verilmez.
Bu grupçukla birlikte hareket eden veya etmek zorunda kalan milyonlarca insan umutlarını hep başka bahara taşırlar, taşımak zorunda kalırlar. Oysa güzel bir söz vardır; Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz derler (Kimilerine göre Herakleitos, kimlerin göre başkasının sözü.)
Biz de bu söz lafta söylense de benzer hata defalarca lider istediği sürece yinelenir.
M. İnce’nin dediği gibi ‘Çıkmışsın yenilmişsin... çıkmışsın yenilmişsin… çıkmışsın yenilmişsin’. Ama bu önemli değildir. Lider ve küçük grupçuğu için kendi hırs ve çıkarları her şeyin önündedir. Bu nedenle hiçbir eleştiri kabul edilmez.
Eleştiren kendini parti dışında bulur. Partiye yıllarca emek vermiş, mücadele etmiş birçok isim partide yapılan hataları görüp dillendirdikleri için hemen disipline verilir, uzaklaştırılır.
İşin ilginç yanı o partiye gönül vermiş milyonların gözü önünde yapılan bu haksız yaptırımlar her zaman göz ardı edilir bölücülük yapmamak, bölünmemek adına.
Ama her şeyin bir sonu vardır.
Haksızlıklara isyan edenlerin bazıları küser, bazıları farklı bir partiye gider bazıları da yeni partiler kurarlar. M. Sarıgül, Muharrem İnce, Öztürk Yılmaz, Fikri Sağlar, E. Ülker Tarhan…
Kitleler bu değerli insanların uzaklaştırılmasını protesto etmek yerine iktidarın işine yarar gerekçesiyle hep susarlar.
En büyük tehlike ise bu suskunluktur.
Suskunluk boyun eğmedir olanlara, haksızlığa, bilgisizliğe.
Kaderine razı olmaktır.
Parti yönetimi delegeleri, delegeler parti yönetimini, lideri seçerek düzen sürdürülür.
İktidar sadece hayaldir.
Siz bakmayın İktidar olma masallarına.
Aynı hatayı tekrar tekrar yapıp iktidar olmayı hayal etmek delilikten başka bir şey değildir.
Zaten hayalleriniz çoktan ipotek altına alınmıştır.