Geçtiğimiz yıl gazetem Haber Ekspres'te (3 Kasım 2011) "Bayramlar güzeldir! Bayramlar özeldir!" başlıklı köşe yazımla, aynen şöyle dile getirdim, dini ve milli bayramlarımızla ilgili duygularımı. "Bayram adı üstünde mutluluğun, sevincin paylaşımı!  Bayramlar, mutluluk ve sevinç kadar birlik ve beraberliği de çağrıştırır. Dini bayramları inançlarımız, milli bayramları vefamız gereği kutlarız. Ki, bazen buruk da kutlanabilir bayramlar. Öyle bir acıya denk gelir ki, sevinç ve mutluluğu hisseder ama gösteremezsiniz. Cumhuriyetimizin 88'inci yılı, terör ve deprem nedeniyle kaybedilen insanlarımız adına bayram havası estirilmeden kutlandı. Halk elinde Türk bayrağı, İstiklal marşı söyleyerek yürüdü. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularına vefalı olmak, vefalı kalmak adına yüründü. Bu ülke uğruna canını veren, vermekten kaçınmayan herkes Türk halkının başının tacıdır çünkü."

Yaklaşık otuz yıldır terörle kaybettiğimiz her insanımız için içimiz yanmakta. Yanmakta ama ne çare? Bir türlü sonu gelmiyor ki çatışmaların. Belki bu bayram, 2011 benzeri bir durum yaşamadık. Şükürler olsun! Ki aslında biri de bir, bini de bir terörle kaybettiklerimizin tabii. Ancak bu seferde kutlamalara gölge düşüren bir başka durumla sarsıldık. Başkentimiz Ankara'da Cumhuriyet yürüyüşü yasaklandı çünkü. Oysa diğer illerimizde ki, özellikle İstanbul ve İzmir'de, yer yerinden oynadı.  Sokak ve caddeler yüz binlerle dolup taştı. Taşmasın mı? Türkiye Cumhuriyeti'nin 89'uncu kuruluş yıl dönümü kutlandı. Daha nice kutlamalara İnşallah! Ankara görüntüleri ise unutulacak gibi değil. Hatta utanç verici! 1923 yılından bugüne ülkemizde böyle bir şey yaşanmamış çünkü.

Yirmi Dokuz Ekim günü yerel televizyon kanallarından birinde Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü öğretim elemanı Dr. Alev Gözcü konuk edilmişti. Sohbetin tamamını dinleyemedim ama Dr. Gözcü'nün konuşmasını toparlarken kullandığı bir cümleden çok etkilendim. "Atatürk yeniden keşfedilecek" dedi. Ben de yürekten inanıyorum ki Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ümüz yine, yeni, yeniden keşfedilecektir. Yeter ki, dilde değil gönülde olsun Atatürk'e duyulan saygı ve sevgi.  Ne olmayacak yerlere büstünü koyarak kendimizi kandıralım, ne de olması gereken yerlerden fotoğraf ve/veya büstünü kaldırarak kendimizi küçültelim. Atatürk ve devrimlerini anlamaya çalışalım. Hatta anmaktan ziyade anlamaya çalışalım. Üç yıl önce (5 Kasım 2009) gazetem Haber Ekspres'te yer alan "Her Yönüyle İnsan Atatürk" başlıklı köşe yazımla yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı tarafından verilen tek kişilik oyun tadında konferanstan söz ettim. İzlerken duygulandığım, okurken tekrar, tekrar hayran kaldığım Her Yönüyle İnsan Atatürk'ten önemsediğim bir bölümü siz değerli okuyucularımla yeniden paylaşmak istedim:
Anmaktan Anlamaya Doğru Atatürk: İki bin senelik tarihte tek örnek ve böyle bir lidere sahip tek millet. Bir bakarsınız kara tahtanın başında yeni yazıyı gösterme çabasındadır. Bu arada demiryollarının genişletilmesi hesaplarının içindedir. 1930'da dünyada ilk kez uygulanan bir ağacın kesilmemesi için raylar üzerine oturttuğu köşkünün ağaçtan 4 m 80 cm yana çekilmesi projesini hayata geçirme çalışmasındadır.  Türk tarihinde ilk resim galerisini, heykel müzesini açmaktadır. Opera binasına konservatuar açmaktadır. Baş Yönetmen Cezmi Ar'la Kurtuluş Savaşı ile ilgili bir film projesinde oyuncu olarak rol almak suretiyle sinemaya destek vermiştir. Ev ve çocuk ikileminde kapalı ve geri bırakılmış Türk kadınına sosyal ve ekonomik hakları kazandırarak ona hak ettiği yeri sağlamaktadır ve diğerleri... En ilginç olanı da hepsinin kontrol ve takibini bizzat kendisi yaparak on sene gibi kısa bir sürede başarıyla sonuçlandırmaktadır. Tabi bu arada devlet başkanlığı görevini de kabullenir. İşte tüm bu çabaları dolayısıyla, O'nun için dahi kelimesi kullanılmıyor mu? 35 yaşında General; 40 yaşında Başkomutan; 42 yaşında Cumhuriyeti ilan eden; 44 yaşında Şapka ve Kıyafet Devrimi yapan; 46 yaşında Nutuk'u yazan; 48 yaşında Türk Alfabesini yürürlüğe koyan. Bütün bunları nasıl yapabildiğini öylesine merak ettim ki cevabını şu sözünde buldum: "Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini kitaplara vermeseydim, şu anda yaptığım işlerden hiçbirisini yapamazdım."
Geçmiş de olsa Kurban ve Cumhuriyet Bayramlarımızı kutlarım. Ölümünün 74'üncü yılı yaklaşırken Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün ruhu şad olsun.