Çeşme’de TEV gecesinde yaşanan Despina Vandi skandalında ‘dilleri lal olmuşlara’ inat bir Türk kızı, Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli, suskun kalmadı.
Sahneye çıkan Denizli, ‘Ne BAYRAĞIMIZI, ne de ATATÜRK’ümüzün bayrağını indirmeye hiç kimse cesaret edemez! Herkes haddini bilecek!’ diyerek Vandi’ye şehri terk etmesi çağrısında bulundu. Uzun söze gerek yok. Skandal davranış karşısında her Türk’ün yapması gerekeni yaptı Denizli. Dilleri lal olmuşlara inat suskun kalmadığın için, hadsiz Yunan’a haddini bildirdiğin için teşekkürler Lâl Denizli.
Ceza, ‘mahlas’ olarak kalmasın
Günümüzün en büyük sorunu cezasızlık ne yazık ki. Kişilerin işledikleri suçların yanlarına kâr kalması, başkalarını da suça özendiriyor.
Niye bu bilindik girişi yaptım derseniz, geçen hafta İzmir, aynı anda yaşanan iki cinayetle sarsıldı. Yağışlı havada kentin göbeğinde Alsancak’ta su birikintisinden geçen bir vatandaş elektrik akımına kapılarak yere düşüyor. Onu kurtarmak için gelen kişi de aynı sonla karşılaşıyor. Sonrasında bildik süreç başlıyor. Kurumlar arası birbirini suçlamalar, bilirkişi raporları, kamuoyu tepkisi… Suç belli, suçlu belli, ancak…
İşte sonuç, ancak ile bitmemeli. Suç belli, suçlu belli ise o suçun karşılığı olan ceza da yasalarımızda bulunuyor. Bütün iş, yasayı özüne uygun biçimde uygulamakta…
Ne yazık ki sorun burada başlıyor… Suç ne kadar büyük olursa olsun ceza kısmında ‘Ben yaptım oldu, ceza da almadım.’ Ya da ‘1-2 yıl yatarım çıkarım, çıkınca yine yaparım’ anlayışını suç makinelerinin zihnine yerleştiren anlayış hakim günümüz yargı sistemine… Cezasızlık kavramı, binlerce kadının yaşamına mal oldu, binlere çocuğun istismar edilmesine… Akciğerlerimiz olan ormanlarımızın yakılıp kül edilmesine… Bunlar günümüz Türkiye’sinden birkaç örnek… Sizler çoğaltabilirsiniz. Çünkü her gün en azından bunlardan birini okuyor, izliyor, duyuyor ya da şahit oluyorsunuz.
Umarım Alsancak’ta yaşanan son olur, cezasızlık son bulur, ‘ceza’ mahlas olarak kalmaz.
‘Can’ıma dokunma
Sayın milletimin vekili. Bu sıralar yüce Meclis’te sokak hayvanları katliamı yasasını görüşüyorsunuz. Hayırlı olsun demiyorum. Yasa hayırlı değil çünkü.
Yasada bir kavram var ki günlerce tartışılıyor. Ötanazi. Sözlük anlamı: Yaşamından umut kesilen, öleceği kesinlikle bilinen bir hastanın, acısını bir an önce dindirmek amacıyla ve hastanın isteği üzerine, yaşamına bir hekimce son verilmesi biçiminde gerçekleşen ölüm.
Yani kişi ölecektir, acısını dindirmek için o kişinin rızasını, olurunu alarak hayatına son verilecektir.
Burada rızasını almak öne çıkıyor. Ey milletimin vekili siz canına kıymak istediğiniz sokak hayvanlarının rızasını nasıl alacaksınız? Telepati yoluyla mı, zihin okuma yöntemiyle mi? Nasıl?
Bilin ki milletimin vekili, kamuoyundaki tepkilerden de anlamışsınızdır, milletin çoğunluğunun bu katliama rızası yoktur. Ve onlar sokak hayvanlarının sesi olup ‘Rızam yoktur’ diye haykırmaktadırlar.
Sayın milletimin vekili, asillerin rızası olmayan bir yasayı yüce Meclis’ten geçirmeye kalkmayın.
Asiller, millet der ki:
Katliama ortak olma
‘Can’ıma dokunma!