Bugün 14 Mart...

Tıp Bayramı...

Üzerimde emeği olan, beni bir değil birkaç kez yaşama döndürenler dahil tüm hekimlerin bayramını yürekten kutluyorum.

ANILAR

Beşer dakika ara ile Boğazdan geçen gemileri izliyordum...

Bazen süre uzuyor...

Bir yandan da 'Ne yazayım?' diye düşünüyor, eski defterleri zihnimden karıştırıyordum.

Bu sırada İzmir'deki Bankacı kızından 8 yaşındaki torununa bakmak için Tire'den gelen Gazeteci Hasan Erki aradı...

'Ben de pencereden martıları izliyordum!' dedi...

Kendisini, Belediye Başkanlığı ve Bakanlık yapan spor yazarı arkadaşlarımızdan Hakan Tartan aramış...

Zamanımızın süper ligine çıkmasına 45 dakika kala kendi kalelerine attıkları 2 golle bu fırsatı nasıl kaçırdıklarını konuşmuşlar.

Akıllarına ben gelmişim...

Erzurum'daki o maçı, kendi elleriyle teslim etmişlerdi.

Çünkü Erzurumspor maçı kaybetseydi düşüyordu.

Tirespor kazansaydı belirttiğim gibi 'Süper Lig' yerine geçen 'Birinci Lige' çıkacaktı.

Üstelik bir yıl önce Edirnespor'u kendi sahasında yenmiş ve ikinci lige çıkmış, bir yıl sonra da Kadri Aytaç'ın çalıştırdığı sarı- kırmızılılar fırtına gibi eserek şampiyonluklarını Erzurum'da ilan edeceklerdi.

Ama siz hiç sahada silahların patladığını gördünüz, yaşadınız mı?

İlk 45 dakikayı 0-1 önde kapayan Tiresporlu futbolcuların soyunma odasına silahlarıyla girenler, 'Ya maçı kaybederek sağ salim İzmir'e döneceksiniz, ya da siz bilirsiniz?' diye tehdit edilmişlerdi.

Kaleci Nevzat idi anımsadığım kadarıyla...

İki gol yedi...

Geçenlerde kaybettiğimiz Altay'ın Milli Kelecisi Varol gibi...

Ne demek istediğimi sporla ve futbolla ilgilenenler bilir...

Tireli Hasan Erki'ye yıllarca spor kritiği yapan Nuran Yanya'yı sordum:

Önce söylemek istemedi, sonra acı hikâyeyi anlattı:

Nuran Yanya şimdi bakımevinde imiş...

Birçok sanatçı ve sporcu, hatta gazetecinin sonu böyle oluyor...

Şimdi Tirespor'u, ödemişspor'u, hatta Edirnespor'u anımsayanlar var mı?

BAŞKONSOLOS HANIM TANIMADI

Bir zamanlar Milli Futbol Takımımızı Rumen Teknik Direktör Petrescu çalıştırıyordu.

Takımımız İzmir Palas'ta kampta idi.

Petrescu'nun aklımda kalan çalışmalarından biri de 'denge'ye önem verdiği idi.

Bir daire çizmiş,,. futbolcuları tek tek daireye sokuyor, sonra zıplayarak havada geri dönerek daire içinde ayakta kalmalarını istiyordu.

Bursasporlu Vahit vardı...

Bir türlü beceremiyordu...

Ya daireden dışarı çıkıyor, ya da ayakta kalamıyordu.

Vahit sürekli olarak 'Milli olmak istiyorum' diyor takımı girmek istiyordu...

Ama yedekte idi..

Maç bitmek üzere iken saha kenarına gitti ve 'oyuncu değişikliği' dedi...

Petrescu, 'Ne oluyor?' diye tercümana sorarken, Vahit oyunda idi...

Yani isteğine, kendi çabası ile ulaşmıştı...

Asıl anlatmak istediğim bu değil!

İzmir'de bir önceki dönemde Romanya Başkonsolosu bir kadındı..

Bir davette, turizmci Lauara Hanım aracılığıyla 'Petroscu'yu sordum...

Bilmedi...

Hatırlamadı...

Şaşırdım...

Nasıl bilinmezdi?

Sporla, futbolla ilgisi olmayabilir ama bir zamanlar dünya futbolunda önemli bir yeri olan Romanya'nın İzmir Başkonsolosu bilmiyordu...

Halbuki elindeki telefonunun internetinden birkaç dakika içinde bilgi sahibi olabilirdi...

Bizdeki vurdumduymazlığı alışmıştı kısa sürede...

TARİHTE KALAN ALSANCAK STADI

Geçenlerde Alsancak Stadının halinden söz etmiştim...

Başta Altay Kulübü olmak üzer tüm İzmir ve hatta Egeliler 'Ne zaman bitecek?' sorusunun yanıtını arıyorlar.

Ocak 2021'deki Resmi açıklamada 'Bir ay sonra!' deniliyordu.

Neyse ay sonuna daha zaman var...

Umarım Bayraklı sırtlarında yapılan 'Şehir Hastanesi'nin durumuna düşülmez...

Kaçıncı kez 'açılışla ilgili müjdeler' verildi ama bugüne kadar olmadı.

Bu yılın sonuna kadar daha çok zamanımız var.

Zamanının en iyi futbolcularından İzmirsporlu Bülent Buda da, 'Hayatın içinden' başlıklı köşesinde Alsancak Stadının basın tribününü anlatmış.

Benden de söz etmiş birçok meslektaşımız gibi...

Bakın özetle ne diyor?

'Ben de aşağı yukarı 36 yıldır görüntülü ve de yazılı olarak futbol yorumu yapıyorum.

Şu günlerde yıkılıp yenilenme çalışmaları süren Alsancak Stadı'nı ve de içinde yıllarımızı tükettiğimiz basın tribününü konuştuk  Tayyar'la.

Elbette özlemle...

Futbol yaşamımda 15 yılım, iş yaşamımda 30 yılım ama o beceremem, üstesinden gelemem dediğim, karşı çıktığım futbol yorumculuğum 37'sini sürüyor.

Nereye gider, nerede durur, nerede 'Benden bu kadar, paydos' der, bilemem.

Ben en çok Alsancak Basın Tribünü'nün neşesini, coşkusunu, şakalaşmalarını, takılmalarını özlüyorum.

Yine Tayyar'ın katkısıyla işte size kocaman, büyük bir insan yoğunluğu. İşte onlar. Orası kutsal Alsancak Basın Tribünü.

Ve içindeki muhteşem insanlar.

'Tayyar Özdemir-Selamettin Bayındır-Hüsnü Kaftan-Şakir Kuruş-Erdoğan Sungur-Aydın Sevgel-Yaşar Eyice-Ünver Ergün-Gürkan Ertaç-Nüvit Tokdemir-Celal Yılmaz-Erdoğan Örnek-Hasan Anar-Ünal Tümin-Hüseyin Yangır-Can Beyazkartal-Aydın Atar-Şevket Özçelik-Ergun Ulcay-Ersan Yetişir-Bülent Ulukan-Hasan Elidemir-Metin Gökalp-Suavi Yardımoğlu-İsmail Özelçinler-Hakan Güray-Sedat Kaya-Gürsel Kuru-Okan Yüksel-Sinan Engin-Muhittin Akbel-Öcal Uluç-Zafer Ertem-Haluk Güney-Nuri İmre-Atilla Köprülüoğlu-Yalçın Küçükdamar...

Eğer unuttuklarımız olduysa bizi affetsinler.

Bu insanları ve o tribünü yaşamım boyunca anacağım, anlatacağım, konuşacağım.'

Benim de özür borcum olan bir spor yazarı var;

Bornovalı hemşehrim, rahmetli Hüseyin Yangır...

Çok yıllar önce Roma takımını İzmir'de 'Fuar Şehirleri Kupası' için konuk etmiştik...

Roma'yı, dünyaca ünlü İtalyan Futbol Takımının teknik direktörü Herrera çalıştırıyordu.

Büyük Efes Oteli'ndeki basın toplantısına giderken, Hüseyin Yangır benden bir ricada bulunda, 'Aman beni Herrara ile mutlaka özel resmimi çek!'

Çocukluktan tutun da vefatından bir ay öncesine kadar hemen her an, ailesinden çok birlikte zaman geçirdiğim Spor Yazarı Hüseyin Yangır'ın bu basit isteği yerine getirilemez mi?

Olmadı işte!

Çünkü birkaç kareden sonra fotoğraf makinası kilitlenmiş, tutukluk yapmıştı.

Halimi düşünün...

Soğuk terler döktüm...

Diğer foto muhabirlerine söyledik ama herkes işe dalmış Hüseyin Yangır'ın bu basit isteğini yerine getirememiştik...

O da 'Boş verin, olur böyle şeyler!' dedi.

Bizde de 'vefa' yok, başka ülkelerde de, bir anket yapın bakalım İtalya'da kaç kişi Herrera'yı bilecek?

HEM OKULDAN HEM BASKETBOLDAN

Son yıllarda sporla ilgili bilgileri, Namık Kemal'den büyük yurtsever arkadaşım 'Büyük Altaylı' Basketçi Celal Kiter'den öğreniyorum.

Celal aynı zamanda benim basketbol antrenörlüğünden (coach) arkadaşım.

Celal Kiter Çayırlıbahçe'yi, ben de Yusuf Düvenci ile birlikte İzmirspor'u çalıştırıyordum.

Dördüncü Kümeden İzmirspor'u aldık, birinci kümeye kadar çıkardık.

Sonra spor yazarlığından zaman bulamadığımız için bıraktık.

Bizden sonra bu iş profesyonelliğe döndü ve paralar konuşulmaya başlandı.

Yusut Düvenci, ben Yaşar Eyice, sanıyorum Celal Kiter de 'aşk' için yaptığmızdan hiçbir zaman para kazanmayı düşünmedik ve tüm harcamaları da cebimizden karşılıksız yaptık.

İDDİAMI SÜRDÜRÜYORUM

Bir ara iddiaya girmiştim, kaybettim...

'Türkiye'nin ilk amigoları İzmir'den çıktı'  demiştim.

Hatta ilk milli amigonun de 'Sarı Yaşar' olduğunu belirtmiştim.

İstanbul basını 'Birol'u söylüyordu...

İzmir'de 'Tak tak Saki' vardi, Sandviç Hasan vardı, 'Büyük Altay' sloganını ortaya atan Sarı Erol vardı...

Bunlar da tarihte kaldı...

Murat Eştürk araştırıp bulmuş ve göndermiş.

Fotoğrafta; 'Bir Baba Hindi'  tezahüratının doğmasına yol açan hediye hindi, Sait Altınordu'nun elinde.Ve Sarı Yaşar görülüyor..

Altındaki not ise şöyle:

Yakup Ayhan Atalay dan...

'Sarı Yaşar!' namıyla ünlenmiş bir amigo olan rahmetli Yaşar Tunçses,  seyirciye yaptırdığı en meşhur tezahürat olan 'Bir Baba Hindi'nin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:

 'Sait Abi'ye ellili senelerde yılbaşına yakın bir maçta, bir taraftar hindi hediye etmişti.

Biz de o sırada, 'Şu hindiye bak, ne baba hindi!' filan diye konuştuk.

''Bir baba hindi;

 - Olaydı şimdi,

 - Pilavla zerde,

 - Kaşıkları bende!'

 şeklindeki o meşhur tezahürat öyle doğdu.

Ben bunları söyledikçe seyirci de arada,  'Hey Allah!' diye bağırırdı...'

Saygı ile anıyoruz İzmir'in ünlü simalarından Sarı Yaşar'ı ve tüm kaybettiğimiz değerlerimizi...

Bu yazıyı hazırlarken 'Spor hekimi' Dr. Şaban Acarbay bir anımsatma yaptı.

Ben de anımsadım...

'Bir baba hindi' sloganını daha çok 'Tak Tak Saki'nin yaptırdığını söyledi...

Doğru söze ne denir...

Ama ben de bu arada 'Amigo Sarı Yaşar'ı andığımızı belirttim...