Bazen akan sular duruyor!

Beynim de duruyor!

Özellikle bugün; Yani 10’Kasım’da…

Kaç yıl geçmesine rağmen bağrımıza bastığımız, yüreğimize yelleştirdiğimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz konu olunca hayat da duruyor…

Selama geçiyor, tüm canlılar…

ENGİNAR İSTEMİŞTİ…

Şimdi sizinle birlikte 7 Kasım’a, 3 gün öncesine gidelim…

Ama takvimdeki rakam ise 1938 olsun…

7 Kasım 1938…

Atamız çok Hasta…

Atatürk'e son defa karnından su alınma işlemi (ponksiyon) yapıldı.

7 Kasım 1938’deki son isteği ise; Enginar!

Hastalık, artık son aşamasındaydı.

Kayıtlara göre; 29 Ekim'den 7 Kasım'a kadarki 10 günü yarı uyur, yarı uyanık vaziyette geçirdi.

Genellikle kendinde değildi.

Uyku arasında bazı kelimeleri belli belirsiz tekrar ediyor, ayıldıkça da süt, pirinç suyu ve meyve sularından oluşan mönüsüyle karnını doyurmaya çalışıyordu.

O günlerde canı enginar yemeği istedi.

Fakat o zaman İstanbul'da enginar bulunmadığından Hatay'a ısmarlandı. Enginarlar geldiğinde o ölüm döşeğinde, derin bir uykudaydı.

Yemek kısmet olmadı.

5 Kasım Cumartesi hafif kendine gelir gibi olunca başucundaki Makbule Hanım, Afet Hanım ve Sabiha Hanım, ince, kemikli elini son kez öperek onunla vedalaştılar.

Karnındaki su iyice artmış ve göğsüne ve kalbine baskı yapmaya başlamıştı.

Bu yüzden boğulur gibi oluyor, zor nefes alıyor, ıstırabı, yüzünden okunuyordu.

Sonunda 7 Kasım Pazartesi sabahı arka üstü yatarken tükürmeye başladı.

Tükürüğünde kan vardı.

Hemen doktorlar geldiler. Atatürk, Nihat Reşat Belger'e:

‘Doktor’ dedi, ‘karnımdan bu suyu çekmek zamanı geldi. Çünkü bu mayi benim nefesime dokunuyor. Soluk almamı güçleştiriyor. Bunu çekip alın.’

Belger, ‘Emri devletinizi yarın ifa ederim’ diyecek oldu.

Çünkü su çekme işlemi öncesi kalbi takviye edecek önlemler almak istiyordu.

Üstelik ilk üç ponksiyonu yapan Mim Kemal Öke sarayda değildi.

Ama Atatürk de dayanacak halde değildi:

‘Emrediyorum, bunu bugün çekin’ dedi.

Bu, onun son buyruğuydu ve odadaki doktorların hiçbiri bu emre direnemedi.

Hasan Rıza Soyak (genel sekreteri):

‘Çaresiz kalan doktorlar hazırlık yapmak üzere odadan çıktıktan sonra kaşlarını çattı.

Hiddetli bir sesle:

'Niçin tereddüt ediyorlar? Olacak olur' dedi.

Sonra da karnını işaret ederek:

'Bu, insuportable'dır (dayanılmaz)' diye ekledi.

7 Kasım günü saat 12.20'de üçüncü ponksiyon başladı.

Bu kez operasyonu Mim Kemal Öke yerine Dr. Mehmet Kâmil Berk yapıyordu.

Dr. Nihat Reşat Belger (doktoru):

‘Atatürk su çekme esnasında suyun hepsinin çekilmesini ısrarla emrediyordu. Bizlere 'Kaç litre var? Sayın' diyordu.

Sayan bendim.

Ve her yarım litreyi bir sayarak '12 litre' dedim.

Hakikatte 6 litre su çekmiş bulunuyorduk."

Bu operasyondan sonra Atatürk'ün ateşi hafif yükseldi. Fakat rahatlamıştı.

Aksam 20.00'den gece yarısına kadar sakin uyudu.

Gece yarısı uyandı.

8 Kasım'a girilirken, kendini bilmiyordu.

Ve saatlerin durduğu anı da hepimiz biliyoruz:

10 Kasım 1938…

Saat 09.05…

Hayat durdu…

BİR DAMLA İÇKİ İÇMEDEN…

Bu arada bazı densizlerin duyması, öğrenmesi için yazıyor, anlatıyorum:

Dayımın oğlu Aydoğan Yağcı, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin ilk Yüksek Mühendisidir.

Ege Üniversitesi’ni eğitim ve öğretimine 6 yılda mezun veren Tıp Fakültesi ve 5 yılda mezun veren Ziraat Fakültesi ile başlamıştı.

Ziraat Y. Mühendisi Aydoğan Yağcı, ne sigara ne de içki kullanmamasına, sağlığına çok dikkat etmesine rağmen, herkesi şaşırtan bir hastalığı ‘Siroz’ a yakalandı…

Yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hastalığına…

Londra’ya tedaviye gitti, ama başarılı olunamadı…

Kuzenlerin daha sonra İzmir’de adına bir okul ile bir de cami yaptırdılar.

Umarım bazılarının kulağına bu gerçek de küpe olur…