TÜİK’in verilerine göre; son bir yılda pirinç, bulgur, mercimek ve kuru fasulye gibi temel gıda ürünlerine gelen zamlar çift haneli rakamları buldu.

Devletin rakamlarına göre;
Pirinç yüzde 14, bulgur yüzde 20, mercimek yüzde 19, kuru fasulye ise yüzde 35 zamlandı.
Bir gazeteci arkadaşımız Kemeraltı’nda 38 yıldır esnaf olan Ahmet Başterzi’nin sözlerini şöyle aktarıyor:
‘Daha önce kiloyla alan müşterilerimiz artık gramla mal alıyor.’
Ahmet Başterzi’ye göre;
Kiloyla paketlemeden, gramla poşetlemeye’ geçmişiz..
Ben de söyleyeyim:
Yine Kemeraltı’na alışverişe gelen müşteri, biraz da olsa parası olandır.
Çok yıllar önce Alga çikolata fabrikasının hemen bitişiğindeki pasajda önce ‘takunyacılık’ sonra da ‘terlikçilik’ yapan Mehmet Oktan isimli bir büyüğümüz vardı.
Alışveriş yapanlara, indirim yapardı!
Ne indirimi söyleyeyim mi?
‘Yol parası!’
Yani Kemeraltı’na gelen müşterisinin ‘iskonto’ demesine fırsat vermeden, ‘Nereden geldin?’ diye sorar ve geliş- gidiş otobüs ve yol parasını düşerdi.
‘Bu da benden düğün hediyesi’ dediği de olurdu..
Çünkü; gelin olacaklar cümbür cemaat alışveriş için Kemeraltı’na gittiklerinde genelde o zamanların hamamlarda yani banyolarda giyilen takunyalarını ya da evlerinde kullanacakları özel süslü terliklerini Mehmet Oktan’dan alırlardı.
Bunları nereden mi biliyorum;
Namık Kemal Lisesi’nden sınıf ve sıra arkadaşım rahmetli avukat Ali Oktan’dan…
Zira okuldan çıktıktan sonra bazı zamanlar dükkânlarına uğrar, babasının ikramı gazozlarımızı içerdik.
Kemeraltı İzmir’in çekim merkezi idi…
Şimdi olduğu gibi yok yoktu…
Tabii bir de yeni türeyen hamutçular vardı…
Bunlar çeyiz alışverişi için Kemeraltı’na gelenleri (İstanbul’un Mahmutpaşası) 100 metreden hisseder, bir şekilde tanışır…
‘Size yardım edeyim!’ diyerek, belirlediği dükkânlara götürürdü.
Bu kişilerin hallerinden vakitlerinden maddi durumlarını çıkarır, örneğin bir esnafın dükkânına soktuklarında ağızları öyle güzel laf ederdi ki, ‘İki boy, ya da 3 boy olsun!’ cümlesini araya sıkıştırırdı.
Yani satacağın ürüne iki ya da üç lira ilave et!’ diye…
Sonra gelir bu farkı toplarlardı…
İşte ‘Nalıncı- terlikçi’ Mehmet Oktan gibi esnaf bunlara, kendi ifadeleriyle ‘zırnık’ koklatmazdı..
Ama beş parmak bir değil ki!
Benim bu anlattığım 1960’lı yılların sonu…
Şimdi her köşe başında her istediğinizi buluyorsunuz…
Bornova’dan trenle ya da önce belediyenin kamyondan bozma ‘Bussing’ ya da ‘Şaşson’ marka (Sonra yerlerini Türkiye’de belki de ilk kez Mercedes otobüsler aldı) Kemeraltı’na gidenler, komşularına ya ‘Çarşıya gidiyorum!’ derlerdi, çoğu zaman da ‘İzmir’e gidiyorum…’
Yani Bornova’dan, ya da Karşıyaka veya Buca’dan Konak’a gitmek bile önemli idi…
‘İzmir’e gidiyorum!’
Sanki başka bir şehre gidiyorsun…
Şimdi öyle mi?